kuşlar

sevgili kuşlar, bana bir özür borçlusunuz beni hep kandırdığınız için, bana da aşk olsun size hep inandığım için.

olağanüstü sıradan bir karantina günümü kapatmak üzereyken öyle güzel ötmeye başladınız ki perdeyi kapatacağım diye gittiğim pencerede camı açıp kenarına da bir güzel oturmuş sizi dinlerken buldum kendimi. gün batımı da suç ortağınızdı. gökyüzü müydü alev alan kalbim miydi ayırt edemedim o an. hayli kalabalıktınız ve hepiniz birbirinizden farklıydınız, aksanlarınızdan anladım. kiminiz ev kuşu, kiminiz çalıkuşu, kiminiz gurbet kuşu, kiminiz de hüzün kovan. mavi kuş da var mıydı aranızda, çünkü ben küçük kız olarak hazır bulundum, belki de hepsi olarak.

biz, neredeyse bütün insanlık, haftalardır evlerimize kapanmışken sizin ne virüsten haberiniz var ne karantinadan. öylece uçup duruyorsunuz. bahçedeki ağaç da gözümün içine baka baka çiçeğe durdu. bu ilkbahar hiç laftan anlamıyor.

tüm güzelliğinizle nispet yapar gibi arz-ı endam edişiniz yetmezmiş gibi üstüne bir de gelip akıl verip işime karışıyorsunuz. hayır efendim o mevzu hiç de öyle değil. şartlar sizin için hep olgun; kanatlarınız var, sınırlarınız yok. gidin sorun kime isterseniz. hem hanginizdi seçemedim ama ne gerek vardı sanki o kadar ses yükseltmeye. hiç yakıştıramadım. benim de şu yeryüzünde kapladığım yer belli nihayetinde. ayrıca, ben öyle birisi olduğumdan değil ama, duymak istemeyene ne yaparsanız yapın anlatamazsınız, benden söylemesi. sizce de biraz hak ettiğimden fazla üstüme gelmediniz mi? gerçi hakkınızı yiyecek değilim, içinizden biri sanki beni anladı. ben çocukken kuş dili ve edebiyatı okudum mamafih anlıyorum ama konuşamıyorum. dili yerinde öğrenmek lazım, uçamıyorum. işte o arkadaş söyledi benim söyleyemediklerimi. çalıkuşuydu sanırım. ah canım feride. bir asır geçti aramızdan. ikimiz de ela gözlerimizi alıp kuş kadar bedenlerimizle düştük yollara. sen istanbul’dan anadolu’ya, ben anadolu’dan avrupa’ya. sen defterine tuttun günlüğünü, ben buraya. sen savaşta hastalara yardım ettin, ben salgında. deliliğe verdiğin hüznün, yaprak gibi titreyen yüreğin, içinden taşan sevgin, öfken, gururun, pişmanlığın ve çocuk gözlerinden uyku gibi akan sevdan… senin hikayenin sonunu biliyoruz, peki ya benimki?

neyse kuşlarla konuşuyordum ben. öyle şarkılar söylüyorsunuz ki insanın göğüs kafesindeki biçareyi de uyandırıyorsunuz. o garibimin de umutlanacağı, güzel şeyler olacağına inanacağı geliyor durduk yere, tekrar ve tekrar… sonra da hiçir şey olmuyor. günah değil mi?

ah kuşlar, hiç öyle güzel güzel cıvıldayıp durmayın, bundan sonra size uymayacağım.

p.s. henüz salgındaki hastalara yardım edemedim başvurular durdurulduğu için ama ameller niyetlere göre diye biliyorum. ayrıca kamran, senin de alacağın olsun.

1 Yorum

  1. wtfmerve dedi ki:

    Kuslarin icinde bir karga da varsa onu dinleseydin:) O dogruyu soyluyor

    Beğen

Yorum bırakın